Fransa’da yaşayan Türk vatandaşları tarafından kurulan Türk derneklerini tanıtmak üzere, dernek başkanlarıyla yaptığımız röportajlara devam ediyoruz. 2017 yılında Esin Arabacı ve arkadaşları tarafından kurulmuş olan “Anadolu Gözleri” isimli derneği tanıtmak için Başkan Esin Arabacı ile dernek lokalinde bir röportaj yaptım.
Anadolu Gözleri Derneği, Fransa’da 1 Temmuz 1901 tarihinde çıkarılan yasaya dayanarak kuruldu. 1901’de çıkarılan yasa, temel hak ve özgürlükler adına uygulamaya koyulan önemli bir karara işaret ediyor. Bu tarihte dernek kurma özgürlüğünü sağlayan söz konusu bu yasa, 16 Temmuz 1971 tarihli Anayasa Mahkemesi kararınca anayasal bir değer taşır.
Fransa’da bugün itibariyle yaklaşık bir milyon 40 bine yakın dernek kurulmuş. Bu yasa çerçevesinde , Fransa’da yaşayan vatandaşlar mevcut derneklere ilave olarak her gün yeni dernekler kuruyor. Resmi kurumlardan elde ettiğimiz bilgilere göre Fransa genelinde burada yaşayan Türk vatandaşları tarafından kurulan 500’ü aşkın dernek bulunuyor.
Bu röportajımızda Anadolu Gözleri Derneği Başkanı Esin Arabacı hanımla birlikteyiz. Kendileri bize derneğin çalışmaları, faaliyetleri ve Fransa’daki Türk toplumu hakkında bazı bilgiler verecekler.
Tansu Sarıtaylı: Esin Hanım kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Esin Arabacı: Başkent Paris’in yakın banliyösü Pré Saint-Gervais’te faaliyetlerini yürüten Anadolu Göze Derneği’nin başkanı olarak sizinle birlikteyiz. 50 yaşındayım. İki çocuk annesiyim. Fransız Çalışma Bakanlığı’nda çalışıyorum.
Tansu Sarıtaylı: Kaç yıldır Fransa’dasınız?
Esin Arabacı: Fransa doğumluyum, doğduğumdan beri Fransa’da yaşıyorum.
Tansu Sarıtaylı: Esin hanım, peki bu dernek projesi fikri nasıl ortaya çıktı, anlatır mısınız?
Esin Arabacı: Arkadaşım Suna hanımın aracılığıyla başladı. Çocuklarımıza Türkçe dersleri ve Türk kültürünü öğretmek için düşünmüştük. Bunun için de ilk başta Türkçe dersleri verilen bir lokal aramaktaydık. Pre-Saint-Gervais Belediyesi sağ olsunlar bize yer temin ettiler. Biz de Paris Başkonsolosluğumuzdan öğretmen istedik ve öylece başladık. Gayri resmi olarak 20 yıla yakın oldu, sonra bunu resmileştirmemiz gerektiği söylendi, bizde derneğin resmi kuruluş işlemlerini 2017’de yaptık.
Tansu Sarıtaylı: Derneğin projelerinden bahseder misiniz? Siz çocukların Türkçe öğrenmesini sağlamak için başladınız ama sonra hangi projeleri gerçekleştirdiniz?
Esin Arabacı: Dernek olarak faaliyetlerimiz hep etkinlik üzerine gelişti. Tabi sadece Türkçe dersleri olarak değil Türk kültürü açısından da biraz daha etkin olmak istedik. Hem burada yaşayan Türk aileler olarak kökenimizle bağlarımızı muhafaza ederken, çocuklarımızın bizden biraz daha farklı olarak Türk kültürünü Türkiye’den gelmiş öğretmenler eliyle öğrenmelerini istedik. Bizim amacımız, derslerimiz de gençlere yönelikti. Gençlerin buraya uyum sağlaması, gelecekte iyi yerlere ilerleyebilmeleri için atalarının izlerini sürebilmeleri, kültürlerini bilmeleri içindi yani.
Projelerimiz arasında gençleri mesleğe yönlendirme düşüncelerimiz oldu ve bunu da toplu olarak bir gün yaptık. Daha sonra buna benzer etkinliklere aileler ve gençlere yönelik gezileri ekledik. Mesela Strazburg’a gittik. Orada Avrupa Parlamentosu binasını birlikte ziyaret ettik. Buna benzer çeşitli geziler de düzenledik. Ayrıca dernek olarak çocuklarımız kendi ananevi kültürümüzün bir parçası olan folklor oyunlarını tecrübe etsin diye Türk folklor dersleri koyduk. Bir sene sürdü, çok da güzel oldu. Daha sonra koro kurduk ve müzik dersleri koyduk. Ayrıca 2 sene kadar tiyatro derslerimiz oldu ve şu an yeniden başladık. Çocukların Türkçelerini geliştirmeleri için de çok iyi oluyor, çünkü tiyatro dersleri Türkçe yapılıyor. Bulunduğumuz Pre-Saint-Gervais Belediyesi de sağolsun bu yaptıklarımızı hoşgörüyle karşılayıp bize destek oluyor.
Bunların dışında Türkiye’de meydana gelen deprem sebebiyle, derneğin tüzüğümüzde olmamasına rağmen yardım yapılmasını sağladık. Hem buradaki vatandaşlarımızın hazırladıkları kolileri hem de düzenlediğimiz gösterilerden kazanılan paraları Türkiye’ye gönderip, depremzedelere bir katkı olsun diye çalıştık.
Ayrıca Covid salgını zamanında Ramazan ayında Ramazan kolileri yaptık. O pandemi günlerinde insanlar evlerine kapanmış vaziyetteydi, Ramazan ayında bir araya gelemiyordu. Biz de Ramazan kolileri hazırladık. Ramazan şenliği adı altında bu faaliyeti gerçekleştirdik. Bir yer tuttuk ve çocuklarla güzel bir etkinlik yaptık. O kadar beğenildi ki tekrarını yapmamızı istediler.
Tansu Sarıtaylı: Peki siz hem resmi bir kurumda çalışıyorsunuz hem de böyle bir derneği yönetiyorsunuz. Dernek başkanlığını yönetmek kolay mı zor mu?
Esin Arabacı: Açıkça söylemem gerekirse çok zor. Bunu bütün dernek başkanları söylüyorlardır. Sebebine gelince zaten gönüllü yaptığımız bir iş. Herhangi bir karşılığı yok. Ha maddi bir karşılığı yok tabii ki ama manevi olarak insanların yüzündeki o gülümsemeyi veyahut o mutluluğu görmek çok güzel. Güzel bir faaliyette gençlerin mutluluğunu hissetmek çok iyi geliyor, nasıl diyeyim? Onların o halini görünce siz tatmin oluyorsunuz. O zaman da ‘İyi ki yapıyorum’ diyorsunuz.
Tabi zor tarafları var. Bütün yıl boyunca kendi özel hayatınızdan feragat ederek bu faaliyetleri yapıyorsunuz. Başkanlık bu anlamda zor, çünkü kendi özel hayatınızdan çalıyorsunuz.
Tansu Sarıtaylı: Esin hanım, fiili olarak kaç yıldır bu derneğin başkanlığını yapıyorsunuz?
Esin Arabacı: Anadolu Gözleri Derneği resmi olarak kurulduğu tarihten beri yani 2017 yılından bu yana başkan olarak görevdeyim. Arkadaşlara biraz değiş tokuş yapalım diyorum, sağolsun arkadaşlar derneğin bu tempolu çalışma halini görünce kimse yanaşmıyor. Çünkü zaman alan bir iş. Biz sana destek oluruz, sen devam et diyorlar, o şekilde buraya kadar geldik.
Tansu Sarıtaylı: Anlaşılan sizin koltukta başkalarının gözü yok.
Esin Arabacı: Yok maalesef. Keşke olsa da değiştirsek diyorum.
Tansu Sarıtaylı: Peki ileriye dönük proje düşünceleriniz neler?
Esin Arabacı: Aslında kafamda gelecek için her zaman bir şeyler olan bir insanım. Bunun bir ‘olur’ tarafı var, bir de ‘olmaz’ tarafı var. Tabii ki bana kalsa çok şeyler yapmak istiyorum ama birçok faaliyet ve proje için arkamızda bizi takip edecek ve bizlere destek verecek geniş bir halk kitlesine ihtiyaç var. Ayrıca gençlerimizin de daha duyarlı ve daha istekli olması şart.
Dernek bir etkinlik yaptığı zaman halkınızı yanınızda görürseniz daha realist projelere yöneliyorsunuz. Hayalleri bir yana bırakıp daha tutarlı konulara gidiyorsunuz.
Birkaç dönemdir aklımda olan ama inşallah bu yıl gerçekleştirmek istediğim bir etkinlik fikri var, bunu başaracağımızı düşünüyorum. Avrupa Pus dediğimiz bir olay var. Ramazan ayında yapmak istiyorum. Ramazan’da bir gün veya iki gün belediyeyle birlikte bir çalışma yaparak toplu iftar yemeği vermek istiyoruz. Ama herkes bir şeyler getirecek, biz sadece birkaç şeyle katkı sağlayabileceğiz. Bunun hazırlıklarına başladık.
Ayrıca aklımızda Türkiye gezisi var, kültürel bir gezi düzenlemek istiyoruz. Bu konuyu yönetimdeki arkadaşla konuşuyoruz, henüz kesin bir şey söylemek mümkün değil.
Başka bir proje de birkaç yıldır düşündüğümüz ama bizi zorlayacak bir proje. Pre-Saint-Gervais ile Türkiye’deki bir kenti ‘Kardeş şehir’ yapmak var aklımda. Ben bunu buranın belediye başkanıyla konuştum, olumlu yaklaştı. Türkiye’dekilerle konuştum ama tam olarak ilerleyemedim. Biraz zaman bulabilirsem üzerinde uğraşmak gerekecek.
Benim ailem aslen Antalyalı. Ancak Büyükelçimiz ve Başkonsolosumuzla ‘kardeş şehir’ fikrini konuştuğumda ‘iki şehir dengeli olmalı’ dediler. Antalya olamaz çünkü Antalya çok büyük bir şehir. Burası onun yanında çok küçük kalıyor. Ailemin kökeni Antalya’nın Elmalı ilçesi. Elmalı güreşleri ve pehlivanlarıyla meşhur bir ilçemiz. Bu böyle bir girişimde bulundum. Daha henüz onu derinleştirmiş değilim ama Pre-Saint-Gervais ile Elmalı arasında kardeş şehir oluşumu iyi olabilir veya başka bir şehrimiz de olabilir. Derneğimiz aracılığıyla iki ülke arasında bağlarımızı güçlendirmiş oluruz. Bunun için de kardeş şehir yapmak istiyorum.
Tansu Sarıtaylı: Siz dernek olarak resim sergileri de düzenliyorsunuz değil mi?
Esin Arabacı: Evet, yalnız kültürel etkinlik olarak resim sergisi değil de daha önce burada buna benzer bir şey yapılmak istenmişti, yani o tarzda bir resim sergisi. Ama Pre-Saint-Gervais Belediyesi’nin bize tahsis etmesi edeceği bir salona ihtiyaç duyuyoruz. Malum Pre-Saint-Gervais, Paris banliyöleri arasında en küçük yerlerden biri. O sebeple belediyenin elinde bize tahsis edeceği büyüklükte bir salonu mevcut değil. Bu yönden yer sorunu yaşıyoruz. Geniş kapasitesi olan yerleri maalesef yok. O açıdan çok fazla sergi gibi faaliyetlere girişemiyoruz. Bizim Türk sanatçılarının eserlerini sergilemek elbette istiyoruz ve bu yönde bir düşüncemiz oldu ama ye yer sorunu olduğu için öyle bir proje yapmaktan kaçındık.
Tansu Sarıtaylı: Tiyatro ve müzik koro çalışmalarından bahseder misiniz?
Esin Arabacı: Müzik ve tiyatro çalışmalarımızı bu gördüğünüz belediyenin salonunda yapıyoruz. Bu lokalde bizim gibi başkaları da çalışmalar yapıyor. Bize ayrılan belirli günler var. Bu lokali biz yıllardan beri kullanıyoruz. Tiyatro çalışmalarını ve müzik korumuzun dersini burada verdiğimiz gibi çocuklara Türkçe derslerini de burada veriyoruz.
Tansu Sarıtaylı: Müzik korosu derken Türk sanat müziği değil mi?
Esin Arabacı: Yok, bizimkisi karma müzik korosu oluyor. Karma yaptık, çünkü Paris’te daha önce kurulmuş iki tane Türk Sanat Müziği Korosu var. Biz de neden karma müzik korosu olmasın diye düşündük. Türk halk müziği, Türk sanat müziği dahil karma bir koro kurduk ve çok zevk alarak dersleri yapıyoruz. Herkes gelip müzik derslerine katılabiliyor.
Tansu Sarıtaylı: Esin hanım, biraz evvel de söylediniz, Pre-Saint-Gervais küçük bir banliyö olunca üye sayınızın da fazla olacağını sanmıyorum. Derneğin kaç üyesi var?
Esin Arabacı: Şöyle bizim sadece Pre-Saint-Gervais’den değil yakın banliyölerde yaşayıp buraya üye olmuş üyelerimiz de var. Sadece buraya baksak çok az olur. Aşağı yukarı 100 civarı üye var. Tabii bunun aktif olan kısmı 25-30 kişidir. Geri kalanlar daha az aktif, yani genelde sadece düzenlediğimiz etkinliklere katılıyorlar diyeyim.
Tansu Sarıtaylı: Dernek olarak eğitime ve kültüre büyük katkılarınız var. Fransız belediyesinden, Fransız devletinden veya Türk devletinden maddi bir katkı oluyor mu?
Esin Arabacı: Tansu bey, burada böyle bir dernek var mı diye soran olmadı maalesef. Türkiye’den de Fransa’dan maddi bir destek görmedik. Pre-Saint-Gervais Belediyesinin belirli günler ve saatler için bize tahsis lokal var. Burası da tamamıyla onlara ait. Elektrik olsun su olsun o tür giderleri sağ olsun belediye karşılıyor. Bunun haricinde maalesef ne Türkiye’den ne Fransa’dan maddi bir desteğimiz mevcut diyemeyeceğim. Tamamen kendi çabalarımızla yönettiğimiz bir dernek.
Tansu Sarıtaylı: Yani sadece üyelerin katkılarıyla faaliyetlerinizi yürütmeye çalışıyorsunuz. Aktif üyeleriniz de 30 civarında.
Esin Arabacı: Üyelerin ödediği aidatlarla ve bizim yaptığımız etkinliklerden kalan gelirle derneği ayakta tutuyoruz. Bunun dışında hiçbir yerden maalesef madde destek yok. Hepimiz tamamen gönüllü olarak çalışıyoruz.
Tansu Sarıtaylı: Buradaki gençlerin Türkçe ve Türk kültürü öğrenmesi için uğraşıyorsunuz. Peki siz burada doğmuş birisi olarak Fransa’daki Türklerin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Esin Arabacı: Bizler Fransa’da ikinci kuşak Türkleriz. Şimdi çocuklarımız üçüncü ve hatta dördüncü kuşak var. Ben diyorum ki çocuklar nereden geldiklerini bilmeliler. Bu çok önemli. Nereden geldiklerini bilsinler ki nereye gideceklerini de bilsinler. Fakat bu konuda buradaki çocukları eksik buluyorum. Git gide ailelerde de bu eksiklik artıyor.
Ben, çocuklarımın buradaki Türkçe okullarına, Türkçe derslerine, etkinliklere katılmaları için bazı zamanlar zorlandım. Çünkü çocuklarımızın bizim dilimizi, bizim kültürümüzü öğrenmelerini istedim. Bugün baktığım zaman artılarını onlar da görüyorlar. Hem çevrelerindeki diğer gençlere bakarak daha güzelini daha doğruyu biliyorlar, iyi ki o kurslara o etkinliklere gitmişiz, iyi ki öğrenmişiz diyorlar. Bunları dediklerini duyuyorum ve bu bizim için güzel bir şey.
Çevremizdeki herkes keşke böyle düşünse, keşke bütün insanlarımız milli duygulara, hassasiyete sahip olsa, bu konuları çocuklarına öğretseler. Çünkü evde öğretilenler maalesef yeterli değil.
Ayrıca çocuklarda şu huy var, anne babanın dediğini dinlemezler, başka bir insandan başka bir öğretmendin duyduklarını kabullenirler. İşte bu noktada, derneğe, lokale gelip öğrendikleri şeyleri daha anlamlı buluyorlar, daha dikkatli dinliyorlar.
Üçüncü ve dördüncü kuşak nereden geldiğini, Türkçe dilini ve Türk kültürünü de bilerek Fransa’ya entegre olmalı. Çift kültür dediğimiz olayı kabullenmeleri lazım. Ne kadar Türklerse o kadar Fransızlar. Ne kadar Fransızlarsa da o kadar Türkler. Çocuklarımızın öyle olmalarını isterim ki Türklüklerini de asla unutmasınlar. Böyle bir bilince sahip olan çocuklar daha iyi yerlere gelebiliyor daha çok ilerleyebiliyor. Ama tersi olduğu zaman aşırı uçlara takılıp kayboluyorlar. O zaman çocuklarımıza, gelecek neslimize yazık oluyor. Benim yıllardan beri savaştığım mücadele ettiğim şey bu. Çocuklarımıza çift kültürlü yaşamayı kabul ettirip ilerlemeleri. Çünkü bu bir zenginlik. Bu çocuklar açısından eksik olan tek kültürle savaşmak. Yani ben Fransızım demesi veyahut da ben Türküm demesi. Bu bir eksiklik oluyor benim için. Ben çocukların bu yönde ilerlemesine karşıyım. Ne yazık ki bu durumu iyi yönetemiyoruz. Bu şekilde benim gibi düşünen çok insan var ama yine de azınlıktayız. Dilerim ki gelecekteki nesiller bunu fark ederler ve bir şeyler yaparlar. Yoksa bu gidişle bizim toplum yok olmaya doğru gidiyor. Özellikle dördüncü kuşak için durum öyle görünüyor.
Tansu Sarıtaylı: Derneğinizin üyeleri veyahut da çevrenizdeki Türk çocuklarının eğitim durumları veya başarı durumu nedir?
Esin Arabacı: Çok iyi eğitim almış iyi ve güzel yerlere gelen çocuklarımızda var. Meslek forumu toplantıları yaptığımızda Türk gençlerini topladık. Yani belli bir yerlere gelen belli bir yetişkinleri topladık ki çocuklarımıza örnek olsunlar ve onlara yön yönlendirsinler diyerekten. Bu yaptığımız forumda çeşitli meslek dalları vardı. Tabii ki bunun içerisinde doktoru vardı, mühendisi vardı, öğretmeni, avukatı vardı. Polisi, jandarması, muhasebecilik yapan kendi işini kurmuş olanlar gibi farklı farklı mesleklerden fizik tedavicisi vardı. Yani her meslekten, her bölgeden insanlarımız vardı. Bunlarla gurur duyuyoruz. Bunları da Türk toplumunda öne çıkartıp çocuklarımıza örnek olmasını istiyoruz ve çevremiz de çok şükür bu ikinci nesilden sonra 3 nesil 4 nesil de geliyor. Bu da çok güzel. Ama işte kendilerini onlar da tam olarak tanıtamıyorlar. İstiyorlar ama ailelerinden zorluk çekmişler, görmemişler, yardım almamışlar. Kendileri bu zorluğu çektiği için gençlere yardım etmek istiyorlar. Bu çok güzel bir olay. Böyle gençlerimiz var ve beni çok mutlu ediyor, ama yeterince gözükmüyorlar. Neden de bizim de parlamentoda ve diğer yüksek mevkilerde gençlerimiz ve yetişkin insanlarımız olmasın? Tabii ki olmasın çok istiyoruz.
Tansu Sarıtaylı: Esin hanım, ben gerekli bazı soruları sordum, eksik olmayın. Siz de cevap verdiniz. Benim sormayı unuttuğum, sizin söylemek istediğiniz, vermek istediğiniz başka bir mesaj varsa buyurun sizi dinliyorum.
Esin Arabacı: Bizim geçmişteki geçmişlerimiz yani büyüklerimiz buraya belli bir amaçla gelmişlerdi. Çalışıp para kazanıp geri dönmek gibi bir düşünceleri vardı. Fakat yıllar bunu gösterdi ki bu durum düşündükleri şekilde olmadı. İkinci kuşak, özellikle yeni nesil bizler kalıcı olduk. Bizim bir ayağımız Türkiye’de bir ayağımız Fransa’da ama şimdiki yeni nesiller çoğunlukla buradayız.
Artık ‘buralıyız’ diyebiliriz. İnsanların çocuklarını bu yönde, bu şekilde eğitmeleri daha avantajlı olur. Türklüklerini unutmadan, kültürlerini canlı tutarak. Çocuklarına da doğru bilgiler verirlerse unutturmazlar.
Benim karşı çıktığım bir şey var. Bizim Türk toplumunda çoğunlukla her şeye ya dinsel ya da politik olaraktan bakılıyor. Ben buna karşıyım. Bizim derneğimiz de tamamen bu şekilde. Yani Mevlana’nın dediği gibi ‘kim olursan ol gel yeter ki gel’ diyerekten bir propagandamız var. Derneğimiz din, ırk, mezhep farkı olmaksızın herkese açık.
Ben Türk toplumunda şunu çok yanlış buluyorum: Çocukları tamamen politik veya tamamen dini konulara yönlendirip çekiştiriyorlar. Biri o tarafa, biri bu tarafa. Bir bütün olduğumuz unutuluyor. Bir bütün olduğumuzu unutmayalım. Sonuçta hepimiz Türküz. Bağımız orası, ana toprağımız, baba toprağımız orası. Bunu unutmamalıyız.
Bir etkinlik yaparken herkesin birleşip yapmasından, ayrı ayrı yapılmamasından taraftarım. Maalesef bunu göremiyorum. İleride inşallah herkes birlikte yapıldığında daha güzel bir yerlere gelinir. Türk lobisi yapılmaya çalışıldı ancak fazla ileriye gidilemedi. Burada yaşayan diğer ülke vatandaşları gibi bizim de böyle bir lobimiz olsa çok güzel olur. Hani yapmak isteyen çok fazla dernek var ama iş icraata geldi mi maalesef kimse yok. Bizim ortaklaşa harekette olduğumuz dernekler. Birkaç arkadaşlarımızla birbirimizin etkinliklerine gideriz. Fakat yeterince bir bütünlük sağlayamıyoruz. Neden çünkü herkesin farklı bakış açısı var. Farklı kategoriye ayırma durumu var. Ben o yönde kendimi muhafaza etmeye çalışıyorum. Belli bir kategoriye girmemek için her yerde varım, her yere de uyum sağlarım. Çünkü derneğimiz ‘herkese’ açık ve ‘herkesin’ olmasını istiyorum.
Bu derneğe ve etkinliklere herkesin rahat bir şekilde gelebilmesi lazım. Fakat burada dernek dediğiniz zaman acaba hangi tarafın derneği diye düşünülüyor. Bu bana çok yanlış geliyor. Biz hiç kimseye bağlı değiliz. Derneğimizin tüzüğünde de öyle bir şey yok. Tüzüğümüz tamamen sosyal ve sanatsal aktiviteler. Türk, Fransız olaraktan geçiyor. Kimseyle bir bağımız yok, ama tabii ki herkesin etkinliklerine katılıyoruz, çünkü destek olsun diye. Amacımız Türk toplumu olaraktan birlikte olmak, bir birlik olmak. İnşallah ileriki zamanlarda bunun meyvelerini görürüz. Güçlü bir Türk lobisi neden olmasın, işte böyle.
Bizim arkamızdan Türk gençlerinin bizim yerimizi almasını istiyorum. Biz bir yerlere geldik ama Türk gençlerinin devamını getirmesi gerekiyor. Bu konunun önemini fark etmeleri lazım, bunu ümit ediyorum. İnşallah fark ederler. Sizlere de teşekkür ederim.
Tansu Sarıtaylı: Ben teşekkür ederim Esin hanım.














