Yarım asırdır Fransa’da yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımızı sürdürüyoruz. Bugün de akademisyen Prof. Michel Bozdemir ile birlikteyiz. Kendilerinden Fransa’daki yaşantısıyla ilgili deneyimletini bizim aracılığımızla okuyucularımıza aktarmasını rica edeceğiz.
Fransa’ya 1971 yılında gelen Michel Bozdemir, indiği Marsilya’dan, ‘Fransızcayı daha iyi öğrenebilmek için’ ülkenin kuzeyine taşınmış. Daha sonra Paris’e gelip Sorbonne’da doltorasini yaptiktan sonra INALCO’da, Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Enstitüsü’nde, dünya dilleri ve kültürleri konusunda uzmanlaşmış. Bu Fransız üniversitesinden Profesör öğretim üyesi olarak emekli olan Bozdemir, Fransa’daki toplumsal değişimleri anlattı.
Tansu Sarıtaylı- Sevgili Bozdemir. Fransa’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?
Michel Bozdemir- 1971 yılının eylül ayında, Karadeniz gemisiyle Marsilya’ya ulaştım. Fransa maceram oradan başlıyor.
Tansu Sarıtaylı- Peki Fransa’ya geldiğinizde Fransızca biliyor muydunuz?
Michel Bozdemir- Marsilya’da Fransızca öğrenmeye başladım. Çünkü ilk yabancı dilim İngilizceydi. Dolayısıyla Fransızca bilmeden Fransa’ya girmiş oldum. Fakat birkaç ay sonra Güney Fransa’da Fransızca öğrenmenin zorluklarını gördüm. Hayat çok güzel, eğlenceler bol. Dolayısıyla Kuzey Fransa’ya çıkıp Basençon şehrinde Fransızca öğrenmeye başladım.
Tansu Sarıtaylı- İngilizceniz vardı, peki Fransızcanız olmadığı için zorluk çektiniz mi?
Michel Bozdemir- Bir öğrenci veyahut bir akademisyen olarak çok büyük zorluk çektiğimi söyleyemem. Öğrenme merakı, özellikle Fransızcayı öğrenme isteği daha çok benim Fransa’yı tanımaya, benimsemeye yönelikti. Dolayısıyla maddi sorunları ikinci planda tuttum. Büyük sorun yaşadığımı söyleyemem.
Tansu Sarıtaylı- Peki geldiğiniz ilk yıllarda, Türkiye’de olup da burada bulamadığınız bir şey oldu mu, neyin özlemini çektiniz?
Michel Bozdemir- Doğrusu Fransa’nın güneyinde Türkiye’de bulunan hemen hemen her şey bulunuyordu. Özellikle zeytin ve zeytinyağı vardı. Dolayısıyla derin bir özlem içinde bulunmadım. Zaten bir süre sonra yazın tatil için Türkiye’ye gitme fırsatımız da oldu. Dolayısıyla iki ülke arasında bir bakıma dengeli bir yaşayış yolunu seçtiğimi sanıyorum.
Tansu Sarıtaylı- Sizin geldiğiniz yıllarda Fransızların Türklere bakışı nasıldı, Türkleri tanıyorlar mıydı?
Michel Bozdemir- Türkiye’yi biliyorlardı. Ama Türkleri tanıdıklarını söyleyemem. Zaten bizim de bunun için bazı eylemlerimiz oldu?
Tansu Sarıtaylı- Türkleri tanıtmak için mi?
Michel Bozdemir- Evet. Öğrenci çevremizde biraz da Türkiye’yi tanıtmak isteğiyle çeşitli aktiviteler, etkinlikler yapmıştık. Birinci şikayetimiz medyada televizyonlarda Türkiye’den niye söz edilmiyordu. Yani öğrenciler olarak ne mümkünse bunu gidermek amacıyla eyleme geçtik. Akşam toplantıları düzenleyip, çeşitli yayınlar yapmaya çalışıyorduk.
Tansu Sarıtaylı- Peki geldiğiniz yıllarda gerek Marsilya gerek Aix-en-Provence olsun, oralarda Türk toplumu var mıydı?
Michel Bozdemir- 1970’li yıllarda Fransa’da Türk toplumundan bahsetmek çok zor. Belki öğrenci toplulukları vardı. Birkaç kişi veya 10-20 kişilik bir grup vardı Aix-en-Provence’da.
Tansu Sarıtaylı- Fransızlar, Türkleri pek tanımadıkları için, Türklere yönelik bakışlarının nasıl olduğu da pek bilinmiyordu mu demek istiyorsunuz?
Michel Bozdemir- Bakışları vardı tabi. Fransa’da çalışmış bir akademisyen, Türkoloji profesörü olarak söyleyebilirim ki birkaç yüzyıldır Fransa’nın, Fransızların Türkiye ilgisi sürekli vardı. 15’inci ve 16’ncı yüzyıldan itibaren Türk uygarlığına karşı sürekli bir ilgiden söz etmek mümkün. Hatta belki daha sonra soracaksınız, burada INALCO’da yani ‘Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Enstitüsü’nde Türkçe ve Türk uygarlığı üzerine öğretim üyesi olduğum için 40 yıllık mesleki hayatımda gözlediğim şey değişmeyen bir ilgi. Bu gençlerde de var. Meslek hayatlarını yabancı bir dille zenginleştirmek isteyen gençler, diplomat olmak isteyen yahut Türkiye ile iş yapmak isteyen ve de Türkiye’de çalışan Fransız şirketlerinde görev almak isteyenler için Türkçe bilmek önemli.
Hatta emekli olmuş, insanlar dahi Türkçe öğrenmeye çalışıyor. Böyle çok tanıdığım var. Günün birinde 80 yaşında bir cerrah geldi, birinci sınıftan başlayarak Türkçe öğrenmeye başladı. Master yapmaya karar vermişti. Bu kadar istekli biri. Türkçe öğrendi düşünebiliyor musunuz? Bu öğrencimize “Nedir bu merak? Neden Türkçe öğrenmek istiyorsun” diye sordum. “Bütün hayatım boyunca Türkçe öğrenmek istiyordum. Ama meslek hayatımda buna fırsat bulamadım. Dolayısıyla şimdi emekli biri olarak büyük bir zevkle Türkçe öğreniyorum” diye cevap vermişti. Bu tek bir örnek değil.
Türk işçilerinin yoğun şekilde gelmeye başladığı dönemle birlikte ilgi de arttı. Fransa’da birinci ve ikinci kuşak çocuklar bizim öğrencimiz olmaya başladılar. Hatta enstitüde yarı yarıya Türk kökenli öğrenciler var. Tabi bir bakıma hem Türkiye’ye hem Türkçeye yabancı kalmış çocuklar. Fransa’yı tam tanıyıp yaşayamamış çocuklar oluyor maalesef. Bu bakımdan önemli bir sorun. Belki zamanla giderilecek bir sorun. Dolayısıyla yarı yarıya Fransız öğrencilerimiz hiç eksilmeden devam ediyor.
Tansu Sarıtaylı- Benim demek istediğim ilk yıllarda buradaki Türklere Fransızların bakış açısı. Mesela sizden evvel yapmış olduğum birçok röportajda birçok kişi Fransızlardan iyilik gördüğünü anlattı. Tabi ilk senelerde Türk sayısı fazla değildi. Çok fazla sorun da yaşanmıyordu. Sanki Türk toplumu genişledikçe, sayı arttıkça sanki Fransızların yabancılara karşı tavrı değişiyor. Yani ırkçı demiyorum da biraz çekimser durumları var gibi. Siz böyle bir şey hissediyor musunuz?
Michel Bozdemir- Hayır hissetmiyorum. Çünkü Paris’te öğrenciyken, doktoraya başladığım tarihlerde toplumun her kesiminde çok iyi ilişkilere şahit oldum. Bilirsiniz, öğrencilerin çoğunun maddi sorunları vardır. Saint Michel Meydanı’nda çeşme civarında ayakkabı tamircisi olan Ermeni bir vatandaş vardı. O dönemde belki de bütün öğrenciler onu tanımıştır. Son derece sempatik bir insandı, gidip ondan ödünç para alıyorduk. Öğrencilere borç para veriyordu. Bu desteği ve dostluğu asla unutulmaz. Dolayısıyla genellemek zor.
Türkler konusunda bir önyargı diyebileceğimiz olumsuz bir gözlemim olmadı. Yıllar boyunca bu şekildeydi. Fakat şimdi önyargı yeni bir olay. Özellikle 2000’li yıllardan sonra ve politik jeopolitik nedenlerle Türkiye ve Fransa arasındaki siyasi ilişkiler nedeniyle önyargılar başladı. Yine de bu sınırlı bir kesimde mevcut. Yani daha çok siyasi aktörlerde, basın ve medya aktörlerinde olan bir şey. Yoksa halkın genelinde Türkiye’ye ilgi, gidip görme, tanıma isteği hatta Türkçe öğrenme çabası sürekli devam ediyor.
Tansu Sarıtaylı- Ben de zaten bunu öğrenmek istemiştim. Bu noktada Türkiye’deki durumu da sorayım. Siz Türkiye’ye tatile gittiğinizde Türkiye’dekilerin size bakışı nasıl oluyor? Sizi yabancı gibi mi görüyorlar?
Michel Bozdemir- Şunu söylemeliyim. Türkiye 50 veya 60 yılda büyük değişim, dönüşüm yaşadı. Bunu her gidişimde gözlemliyorum. Dolayısıyla yarım yüzyıllık bir aralıkla değerlendirdiğimde her bakımdan Türkiye’nin değişmiş olduğunu görüyorum. Yetişmiş insan gücü bakımından, yerliye, yabancıya olan tavır, nezaket bakımından bile büyük bir iyileşme, büyük bir yenilik görüyorum. O bakımdan hiçbir sıkıntı çekmiyorum. İncelik ve nezaketi şaşırarak müşahede edip çok memnun olarak dönüyorum.
Tansu Sarıtaylı- Bir akademisyen olarak yarım asırdır buradasınız. Türk toplumunun nüfusu eskiden azdı. Şimdi Fransa genelinde resmi verilere göre 800 bin dolayında olduğu söyleniyor. Bu şartlarda, Türk toplumunun Fransa’daki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Michel Bozdemir- Sanıyorum bütün diğer yabancı topluluklar gibi Türk toplumu da zamanla belki onca yıl sonra tamamen Fransızlaşacak. Çünkü Fransa’nın tarihsel olarak böyle bir özelliği var. Gelen yabancı nüfusu zaman içinde eritip yoğurup kendisine mal ediyor. Yani bu daha önce İtalyanlarla başlamış, Polonyalılarla devam etmiş. Şimdi Avrupa’daki diğer yabancı topluluklarla devam ediyor.
Bugün, her biri geldikleri ülkeleri, sadece eski bir anı olarak, büyük annelerinin, büyük babalarının toprağı, kökeni olarak algılıyorlar. Türkler için bu henüz böyle değil. Olumlu ya da olumsuz olarak bir şey söylediğimden değil, gözlemim bu. Mesela bir öğrencim oldu Damirji soyadlı. Damir eski tarihle ilgili mi diye sordum, “Evet. Benim çok eskiden büyük babamın babası bir Osmanlı askeriymiş ve Cezayir’de kalmış, evlenmiş. Dolayısıyla benim Türkçeye olan ilgim de bu eski atalarımla bağlantılı. Cezayir’de Demirci soy adı çok. Bizim gibi epey yaygın bir aile ismi” dedi. Görüyorum ki eski bir bağlılık var. Bütün milletlerde, bütün toplumlarda bu böyle. Yani sadece Türklerle ilgili bir durum değil. Tabi Türklerin ailelerine, topraklarına ve ülkelerine bağlılıkları en yüksek seviyede. Ama yarım yüzyıl sonra ne olacak? Bence bu olumsuz bir ön yargı değil. En azından 5’nci kuşakların çocukları buraya uyacaklar, intibak edecekler. Burada yer edinecekler ve geçmiş atalarının anılarını yaşatacaklar.
Tansu Sarıtaylı- Değerli Bozdemir bana ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederim. Ben bir şeyler sordum gerekli bilgileri almak üzere siz de bana cevaplar verdiniz, düşüncelerinizi anlattınız. Benim sormayı unuttuğum veya sizin eklemek istediğiniz bir şey varsa buyurun sizi dinliyorum.
Michel Bozdemir- Belki Türk toplunun, Fransa’daki Türklerin geleceğiyle ilgili bir düşünce geliştirilebilir. Tabii Türkiye, resmi olarak Türk nüfusuyla sürekli ilgileniyor. Bu olumlu bir şey. Onların sosyal güvenlik sorunları, yaşama şartları, sosyal, kültürel, dini ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışıyor. Bu nüfusu iki ülke arasında bölünen, parçalanan bir varlık olarak görmek doğru bir şey değil. Türkiye, bu insanlara yardımcı olmaya devam etse bile ki çok iyi yapıyor Böylece bu insanların gelişmeleri, Fransa içinde önemli yerlere gelmeleri, belki Türkiye için de çok önemli. Çünkü medyada Türk kökenli önemli bir isim olması veya üniversitede, tıbbi alanda yahut başka sektörlerde önemli noktalarda yetişmiş Türk kökenli insanların olması son derece önemli.
Bu insanları sürekli sorgulamak, Türkiye’ye bağlısınız, Türkiye’ye devamlı şekilde Türkiye’yi düşünüyor musunuz, Türkiye taraftarı mısınız demek, sorgulama yapmak doğru bir şey değil. İnsanların kendi halinde gelişmelerini sağlamak gerekir. Eminim, böyle olması durumunda, böyle uyum sağlayan Türk toplumu, Türk kökenli insanlar hem Fransa için hem Türkiye için son derece yararlı olacaktır.
Tansu Sarıtaylı- Teşekkür ederim.