Fransa’ya 6 yaşında geldi 50 yılı geride bıraktı. Fransa’da yarım asırdan bu yana yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımız devam ediyor. Bu sefer Fransa’ya 6 yaşında gelmiş olan Meral Şimşek’in bu ülkede geçen yarım asrının sayfalarını tekrar açacağız. Fransa’da devlet memuru olan Meral hanıma, geçen 50 yılı ve şimdiki durumu sorduk. Cevapları sizlerle paylaşıyoruz.
Tansu Sarıtaylı- Meral hanım Fransa’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?
Meral Şimşek- 1974’te trenle geldik. Biz de herkes gibi trene Sirkeci’den bindik. Tabi onun öncesinde İstanbul’da kuşlara yem atma eğlencesini ben de yaşadım. Sirkeci’den kara trene bindikten sonra İtalya’ya, oradan da aktarmalı olarak Fransa’ya geldik.
Tansu Sarıtaylı- Yolculuk sırasında yalnız değilmişsiniz. Yanınızda kim vardı?
Meral Şimşek- Biz beş çocuğuz. Babam daha önceden Fransa’ya gelmişti. Benim bir kız kardeşim hastaydı, biz onun kalp ameliyatı için Fransa’ya geldik. Hani ona moral olsun, derman olsun diye yanındaydık.
Tansu Sarıtaylı- Kız kardeşinizin ameliyatından sonra geri dönmediniz mi?
Meral Şimşek- Kardeşimin tedavisi bitti ama biz Fransa’da kalmaya devam ettik. Babam kaldı, biz de kaldık. Hepimiz büyüdük, entegre olduk, uyum sağladık, çalışmaya başladık.
Tansu Sarıtaylı- Peki Meral hanım, Fransa’ya ilk geldiğiniz zaman zorlanmadınız mı? Dil bilmek lazım yol bilmek lazım.
Meral Şimşek- Evet çok zorlandık. Biz Alsas (Alsace) bölgesine, Strazburg şehrine geldik. Okulda sadece iki Türk kızıydık. Hiç unutmam, ‘okula çok farklı öğrenciler gelecek’ diye bizi hazırolda beklediler. Biz diğer öğrencilerden sonra sınıfa girdik. Tabi orada bir ayrıntı var, biz Türkiye’deki gibi olduğunu sandığımız için saçlarımıza kurdele takmıştık. Fakat okuldaki diğer öğrenciler normal kıyafetleriyle gelmişti. Biz Türkiye’deki gibi forma giyeceğimizi düşünüyorduk. Biz sınıfa girince onlar “Türkler geldi” diyerek bizi incelediler saçlarımızı ellediler, ellerimize dokundular. Değişik bir insan beklediler ama biz de onlara benziyorduk. Yani onların hayal ettiği gibi çıkmadık. Biz sarı saçlı, mavi gözlü iki kardeşi görünce biraz şaşırdıklarını anladık.
Tansu Sarıtaylı- Yani okuldaki diğer öğrenciler size çok ilgi gösterdi. Aileleri de öyle davrandı mı?
Meral Şimşek- Çocuklar bizi neredeyse öpecek şekilde yaklaştılar. Bizim okul arkadaşlarımız teneffüste bizim elimizi tutuyordu. Fakat aileleri, çocukları gibi davranmıyordu. Paydos zili çalıp eve gitme saati geldiğinde, annelerini babalarını gören Fransız kızlar hemen ellerini arkaya saklıyordu. Çünkü “Türklerle konuşmak yok” diye tembihleyenler vardı. Irkçı olanlar vardı, Alsas (Alsace) çok rasist bir bölge. Enteresan şeyler yaşadık.
Tansu Sarıtaylı- Demek ki okulda bu durumla karşılaştınız. Başka bu tür dışlayıcı davranışlar oluyor muydu?
Meral Şimşek- Evet çok karşılaştık. Bizim öğretmenlerimiz rahibeydi. Tabi rahibe öğretmenlerin de girişte bazı kuralları vardı. Türkiye’de imam hatiplerde olduğu gibi onlar ne söylerlerse biz de onları yapıyorduk.
Tansu Sarıtaylı- Siz özel okula mı gittiniz?
Meral Şimşek- Hayır, normal Fransız okuluna gittik. O zamanlar o bölgedeki öğretmenler rahibeydi. Fransızca öğretmenimizin ismi Elizabeth Bonneseuir ve Bonneseuir Marie benim öğretmenimdi. Ben onlarla okudum.
Tansu Sarıtaylı- Peki siz daha küçüktünüz, okula nasıl alıştınız?
Meral Şimşek- Ablam, Türkiye’de ilkokula gittiği için kalem tutmasını, tahtada yazı yazmasını biliyordu. Ben de Türkiye’de ilkokula başlamıştım, bir yıl kadar gitmiştim ama ben yazamıyordum.
Tansu Sarıtaylı- Neden yazı yazamıyordunuz?
Meral Şimşek- Türkiye’deyken ablam okula başlamıştı, ben de “O gidiyor, ben niye gidemiyorum” diye ağladığım için annem öğretmenle konuşmuş, ablamla birlikte ben de okula gitmeye başlamışım. Ablam kalemle yazıyordu, ama ben yazmıyordum. Çünkü annem bana bir torba içine fasulye tanesi koymuştu, ben tahtaya yazılanların aynılarını fasulye tanelerini sıranın üzerine dizerek yazmaya çalışıyordum. Bundan sebep de kalem tutmasını öğrenememiştim.
Tansu Sarıtaylı- Kalemle yazı yazamayınca okulda problem olmadı mı?
Meral Şimşek- Benim Fransız okuluna başladığımda kalem tutmayı bilmediğim için değişik çiziyordum. Kalemle değişik yazdığım için babamı okula çağırıp konuştular. Babam da benim durumumu izah etti. Türkiye’de fasulye taneleriyle yazdığımı duyduklarında garip buldular ve güldüler. Annem bana marketten aldığı fasulyeleri gönderince ben yazmaya başladım. Tabi artık kalemle yazmam gerektiğini söylediler ve alıştım.
Tansu Sarıtaylı- Meral hanım, Fransa’ya ilk geldiğiniz zamanlarda oldukça zorlandığınızı söylediniz. Peki Türkiye’den neyin özlemini çektiniz?
Meral Şimşek- Akrabalarımın geri kalanını çok özledim. Ben aileme çok bağlıydım. Dayılarımı, babaannemi, anne annemi çok özledim. Bir hastalık veya başka bir sebeple Türkiye’ye giden annemin veya babamın peşinden çok ağlayan bir kızdım. “Beni de götürün, onları çok özledim” diye ağlardım.
Tansu Sarıtaylı- O zamanki şartlarda Türk gıda ürünleri falan yoktu, bunların özlemini çektiniz mi?
Meral Şimşek- Evet çok çektik. O zamanlar Fransa’da yaşadığımız şehirde patlıcan yoktu. Bizim de canımız çok çekerdi. Burada kabak, havuç ve patates bol olmasına rağmen patlıcan yoktu. Bir de ekmek tabi.
Tansu Sarıtaylı- Ekmek hikayesini anlatır mısınız?
Meral Şimşek- Biz Türkler geleneksel olarak çok ekmek tüketiyoruz. Fransızlar ise yarım baget ekmek anca alıyordu. Alsace bölgesinde birkaç Türk aile birbirimize yakın oturuyorduk. Cumartesi günleri de buluşuyorduk. O zaman 10 baget etmek almak gerekiyordu. Çünkü cumartesi pazar fırınlar kapalı olurdu. 10 ekmek birden alınca da şaşıranlar konuşanlar oluyordu. “Türkler bu kadar ekmeği ne yapıyor” diye söylendiklerini biliyorum. Adeta “Bu barbarlar nereden geldi” diye bakıyorlardı. O durumları da yaşadık Alsace bölgesinde.
Tansu Sarıtaylı- O yıllarda Alsace’da yabancı düşmanlığı var mıydı?
Meral Şimşek- Alsace çok rasist bir bölge. Bizim oturduğumuz semtte Fransız komşularımız, camları daha doğrusu pencerelerin kepenklerini kapatırdı. Çünkü kimi pencerede perde yoktu. Kimi Fransız perdelerini kapatır ama bize bakardı, biz onlara bakınca da hemen arkalarını dönüyorlardı. Biz de onlara gülüyorduk. ‘Bonjour’ demeyi yeni öğrenmeye başlamıştık.
Tansu Sarıtaylı- Peki Fransızca öğrenirken neler yaşadınız? Bununla ilgili ilginç bir anınız var mı?
Meral Şimşek- Epey zorluk çekti. Çünkü Fransızca öğrenmek zorundaydık. Bundan dolayı da her gün birkaç kelime öğrenmemiz gerekiyordu. Babam da soruyordu. “Şunu öğrenin, şunu şöyle yapın” diye tarif ediyordu. Ben bazılarını yapamıyordum. Elimizin içine yazıp kopya çekiyorduk. Hatta masanın altına yazıyorduk. Kız kardeşlerimle birlikte masanın altındaki yazıya bakıp babama cevap veriyorduk. O şekilde bir kopya sistemi yapmıştık. Masanın altında oturur, oradan cevap verirdik.
Tansu Sarıtaylı- Evet enteresan. Peki o zamanlar bölgedeki Fransızlar Türklere nasıl bakıyordu biraz daha anlatır mısınız?
Meral Şimşek- Türk deyince sanki bizi geleceğin barbarları gibi görüyorlardı. Öyle hissediyordum. Üstelik biz onların beklediği gibi koyu tenli de değildik. Beyaz tenli ve sarı saçlıydık. Onların düşüncesi Afrikalı gibi birileri gelecek şeklindeydi. Bizi görünce hayal ettikleri şey alt üst oldu.
Ancak bizim öğretmenlerimiz bize hep destek oluyordu. Fransız öğrencilere “Bunlar çok iyi çocuklar, iyi insanlar” diye öğretiyorlardı ki bizi kabullensinler diye gayret sarfediyorlardı.
Tansu Sarıtaylı- Peki o zamanlar çevrenizde birkaç aile vardı dediniz, çok Türk yoktu sanırım. Öyle mi?
Meral Şimşek- Benim geldiğim yıllarda yoktu. Üç aile kadar vardık. Hepimiz farklı semtlerdeydik. Yakın değildik yani. Ziyaretler oluyordu. Genelde bize geliyorlardı daha çok. Çünkü babamı tanıyorlardı. Tabi o arada aileler buluşacağı zaman çok ekmek alıyorduk. Bu kadar ekmeği bunlar ne yapıyor diye dertleniyorlardı. Hatta neredeyse bizi suçlu gibi takip bile ediyorlardı. Neredeyse polise şikayet edilecek şekilde izleniyordu Türk aileler. Onlara göre çok ekmek almak suçtu. Halbuki misafir geliyordu ve pazartesiye kadar fırın kapalıydı.
Tansu Sarıtaylı- O yıllarda öyleydi. Peki Fransızların bugünkü bakışı nasıl sizce? 50 yıldır buradasınız, neler dikkatinizi çekti?
Meral Şimşek- Ben Gare du Nord’da çalışıyorum. Rahatım. Birlikte çalıştığımız iş arkadaşlarım “Sen gerçekten Türk müsün” diye sorarlar. Fransızcada hiç aksanım yok, belki Türkçede aksanım vardır. Fransızcayı çok iyi konuştuğum için ayırt edemiyorlar. Dolayısıyla kendisini yetiştirmiş, başarılı bir birey olarak görüyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Ya peki diğer Türkler için Türk Toplumu için ne düşünüyorlar?
Meral Şimşek- Türkiye ve Türk toplumu hakkında işyerinde konuşmalar oluyor. Ama tabi yıllar geçti, artık her türlü insan var. Türkler için konu sade Türkiye’nin politikası oluyor. Ona da yapacak bir şey yok, her ülkedeki toplumların kendine has bir düşüncesi var.
Tansu Sarıtaylı- Yarım asırdır burada yaşıyorsunuz. Kendinizi Türk gibi mi Fransız gibi mi hissediyorsunuz? Hangi kültüre daha yakınsınız?
Meral Şimşek- Evet kültür olarak Türk kültürü tabi. Bazı geleneklerimizi yaşayan bir kadınım. Bazı kültürel geleneklerimiz var, onları seviyorum. Bazı yanlarımı da Fransız olarak görüyorum. Çünkü bazı şeyler kolay. Yani öyle olması lazım diye düşünüyorum.
Tansu Sarıtaylı- Peki Türkiye’ye tatile gidiyorsunuz. Tatilde görüştüğümüz diğer vatandaşlar, size bir şey söylüyor mu, “Almancı” diyor mu? Sizi nasıl görüyorlar?
Meral Şimşek- Ülkemize dışarıdan gelmiş gibi görüyorlar. Yani yabancı turist sanıyorlar. Türkçe konuşunca “Ne güzel Türkçe öğrenmişsiniz” diyorlar. Bunu gümrükte de, Türkiye’de mağazalarda da yaşıyorum.
Tansu Sarıtaylı- Sizi yabancı olarak mı görüyorlar?
Meral Şimşek- Ne güzel Türkçe konuşuyorsunuz diye iltifat ediyorlar. Ama beni bir Türk olarak değil yabancı olarak görüyorlar. Yabancıya yaklaşır gibi yaklaşıyorlar. Hele el işaretiyle tarif etmeye çalışmaları yok mu? Şaşırmamak elde değil. Tabi ben Türkiye’de okumadığım için Türkçe konuşmada biraz aksanım var. Bundan da kaynaklanıyor. Zaten ondan kaybediyoruz.
Tansu Sarıtaylı- Peki Meral hanım, onca yıl olmuş, Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?
Meral Şimşek- Şu ana bakarsam memnunum. Çünkü Fransa’ya geldiğimde bir köşede kalmadım. Şunları yapayım, bunu başarayım diye gayret ettim. Kendime hiç şunu başaramam ben yabancıyım, bunu yapamam demedim. Kendimi zorladım ve gereğini yaptım.
Tansu Sarıtaylı- Kendinizi kanalize ettiniz o zaman.
Meral Şimşek- Evet. Hiçbir şeyden eksiğim yok yani. Ne istersem yapabiliyorum. Bir köşede saklanıp kalmadım. Kadınlar şunu yapamaz da demedim. Kendi kendime “Her kadın başarılı olmalı” dedim.
Tansu Sarıtaylı- Keşke Fransa’ya gelmeseydim, Türkiye’de kalsaydım diye düşündüğünüz oldu mu?
MeralŞimşek- Bugünkü mantalitemde olmadı. Ama bazen, Türkiye’de kalsaydım bir subay olabilirdim, bir kadın subay veya pilot olmak isterdim. Üniforma benim çok dikkatimi çeken bir şey. Şayet Türkiye’de kalsaydım bu meslekleri yapmak isterdim.
Tansu Sarıtaylı- Peki Meral hanım, çocuklarınızın Türkiye’ye bakışı nasıl?
Meral Şimşek- Tatil için güzel diye düşünüyorlar. Emekli olursak gideriz belki diyorlar ama kolay değil burda yaşıyorlar burda yaşamalarına devam edeceklerini düşünüyorum. Onlar burada olunca haliyle ben de burada olacağım demektir.
Tansu Sarıtaylı- Onların kültürü nasıl? Sizden aldıkları bir kültür var mı yoksa Fransız kültürü mü daha fazla?
Meral Şimşek- Oğlumun Türk kültürü daha fazla. O, bir Türk erkeği gibi iş yapıyor. Kızım ise buraya alışmış, Türkçeyi de çok kullanmıyor, Fransız kültürü daha çok.
Tansu Sarıtaylı- Peki siz iş yerinizde yabancılık hissetmiyorsunuz değil mi?
Meral Şimşek- Hiç yabancılık hissetmiyorum. İş söz konusu olduğu zaman bir Fransız’dan daha çok tutuyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Tabii haliyle burada Türk toplumu büyüdüğü gibi, Türk iş yerlerinin de sayısı arttı. Türklerin birçok sektörde başarılı olduğu dikkat çekiyor. Fransız toplumunun bu açıdan Türkleri kabul ettiğini düşünüyor musunuz?
Meral Şimşek- Türk toplumunun buradaki başarısını, özellikle restoran ve bazı işlerdeki başarısını kabul etmemiz gerekir. Herkesin hakkını, alın terini takdir etmek gerekir. Birisi bir şey yapıyorsa tabii ki , malum Fransa’da iş yeri açmak için bazı mesleklerde lisans gerekiyor, gerçi daha evvel de iş yeri açmanız için Fransız olmanız veya iş yerinin sorumlusunun Fransız vatandaşı olması gerekiyordu. Eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand bunu değşitirdi ve yabancılara da kendi iş yerini açma hakkı verdi.
Tansu Sarıtaylı- Sizin aynı zamanda Fransız vatandaşlığınız da var. Peki bu vaziyette burada unutamadığınız bir anınız var mı? Mesela Fransızların Türk olmanızla ilgili yanlış anlamaları oluyor mu? Var mı öyle bir anınız?
Meral Şimşek- Pek fazla olmadı. İlk zamanlardan itibaren Fransa Devlet Demir Yolları’nda çalışıyorum. Yani devlet memuruyum. Orada çalışırken iş yerindeki diğer çalışanlar Türkiye’nin veya Türklerin aleyhinde konuşmaya başladıklarında ‘hani şöyle bir baktığım’ oluyordu. Bazen de izah etmek gerekiyordu “Türklerin bazıları böyle, Türkiye’de bazı şeyler şöyle” diye… Öyle deyince şaşırıp “Siz Türk müsünüz?” diyorlar. Evet deyince de bir şok daha yaşıyorlar. Küçük bir algı oluyordu yani. Tabi şimdi artık herkes benim Türk olduğumu biliyor.
Tansu Sarıtaylı- Meral hanım, bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin ilave etmek istediğiniz bir şey varsa söyleyin lütfen.
Meral Şimşek- Ben teşekkür ederim Tansu bey. Hani beni böyle bir röportaj için davet ettiğiniz için. Sizinle bu röportajı yapmak, anlattıklarımın ve anılarımın yazılması beni çok onurlandırdı. Daha çok başarılar temenni ederim.