Paris Türk Kültür Sanat Derneği’ni tanıyalım. Bugün Fransa’da kurulmuş olan Türk sivil toplum kuruluşlarından, Paris Türk Kültür Sanat Derneği Başkanı olarak kendisini bu ortama adamış kültür ve sanat sevdalısı Ali İnan, gelecek nesillere örnek olması açısından çalışmalarını siz değerli okuyucularımıza anlattı.
Tansu SARITAYLI- Paris Türk Kültür Sanat Derneği Başkanı Ali İnan ile birlikteyiz. Önce bize kendinizi tanıtıp sonra çalışmalarınızı özetleyebilir misiniz?
Ali İNAN- Öncelikle hoş geldiniz. Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi doğumluyum. Küçük yaşlarda babamla beraber Almanya Berlin geçmişimiz oldu. Birkaç yıl orada kaldıktan sonra Türkiye’ye döndüm. Annemin ve babamın buraya yerleşmesinden sonra 1986 yılında Paris’e geldim. Bir süre eğitim hayatım oldu. Ayrıca Paris’te futbolculuk geçmişim var. Bir dönem futbolla ilgili bayağı bir mesaim oldu, hatta futbol hakemliği de yaptım. Bir dönem de futbol antrenörlüğü yaptım. Daha sonra 2001 yılında kültür sanat faaliyetleri için birtakım girişimlerim oldu. 23 yıldır da kültür sanat faaliyetleri yapan bir şirketim ve bir derneğimiz var.
Tansu SARITAYLI- Fransa’ya Türk sinemasını, Türk ses ve tiyatro sanatçılarını getiren sizsiniz. Sizin dışınızda menajerliğe ve organizatörlüğe girişinler oldu ama profesyonel olarak yapan sizsiniz. Bunları yaparken daha evvel böyle bir iş yapma amacınız var mıydı?
Ali İNAN- Bir dönem futbol oynayarak hayatımı kazandım. Bu arada çocukluğumdan beri kültüre ve sanata ilgim vardı. Zaten tiyatroyu ve sinemayı çok severdim. Paris’te de bu anlamda çok fazla bir etkinlik olmuyordu. 2001 yılında Yılmaz Erdoğan’ın ‘Cebimde yeni kelimeler’ oyunu için Avrupa turnesine çıktığını öğrendim. O dönemde basında bunun reklamları vardı. Ben de bir şekilde onlarla iletişime girdim. Dolayısıyla 2001 yılı ocak ayında Yılmaz Erdoğan’ın oyunuyla kültür sanat dünyasına adım atmış olduk. İlk iş oydu. Salon doldu taştı.
Sonra BKM ile iletişimimiz devam etti BKM ile farklı oyunları getirmeye başladık. O gün bugündür hem BKM ile hem farklı kurumlarla bu yönde çalışıyoruz. 2003’te BKM’nin Vizyontele Tubaa filminin devamı olan filmin dağıtımına giriştik. Böylece Fransa’da sinema filmleri dağıtmaya başladım. 2003’ten bu yana 30’dan fazla Türk filmini Fransa’da genelinde dağıtma imkanı buldum.
Tansu SARITAYLI- Bildiğim kadarıyla Paris’in ünlü sinemalarından REX sinemasında gösteriler düzenlediniz, daha doğrusu sanatçılar getirdiniz. Bu tür yerlerde de imzanız var? Bunları yorumlayabilir misiniz? Daha değişik bir şeyler yapabilir miydiniz? Yeni projeleriniz var mı?
Ali İNAN- REX sineması, Avrupa’nın en büyük sinema salonu olarak, aynı zamanda gösteri salonu olarak kullanılıyor. Yani konserler ve tiyatro gösterileri de yapılıyor. Dolayısıyla Cem Yılmaz’ın tek kişilik oyunuyla REX sinemasında ilk gösterimizi yaptık. Daha sonra Ata Demirer, sonra farklı konserler derken Anadolu Ateşi’nin organizasyonunu da yaptık aynı sahnede.
REX sinemasının müdürünün dediğine göre ilk kez bir film altyazılı olarak o sinemaya girdi. Çünkü REX’in politikasında altyazılı film yoktu. Tamamen Fransızca olan veya dublaj yapılan filmler gösteriliyordu. Altyazılı gösterilen ilk film Gora oldu. Onu da biz yaptık. Gora filmi büyük ilgi gördü, REX’te yaklaşık 3 hafta gösterimde kaldı. Bir haftalığına alınmıştı. Hatta dağıtımcı firma ücrete karşı çıkmıştı buna. “Altyazılı bir Türk filmi, politikamızda böyle bir şey yok” demişti. Fakat Kurumun müdürü projeye çok inanmıştı ve nihayetinde film çok iyi iş yaptı, süreyi 3 haftaya uzattılar.
REX’in dışında farklı birçok tiyatrolarla da çalışıyoruz. Bunlardan bazıları Folie Berger, Gazino de Paris, Palais de Congre ve Théâtre du Gymnase Marie Bell.
Paris’te birçok önemli mekanda etkinlikler yaptık. Son olarak REX’te Anadolu Ateşi’nin gösterisinin dışında Türkiye sezonun açılış gösterisini yaptık. Yine Eyfel’in karşısında açık havada ‘Mercan Dede’ konserine ve Anadolu Ateşi gösterisine de Paris Kültür Sanat Derneği olarak biz imza atmış olduk.
Tansu SARITAYLI- Şimdi, Paris’te yaşayan birisi olarak Ali İnan ismi geçtiği zaman aklımıza gelen ya tiyatro olur, ya sinema olur, ya da sanatçılar olur. Bu tür eğlenceler için organizasyon yaparken gerçekten keyif alıyor musunuz?
Ali İNAN- Bu iş zaten zevk almadan olmaz. Eğer bu işi sevmiyorsanız pek yapılacak bir iş değil. Ben işimi çok seviyorum. Sanatı kültürü kendim çok seviyorum. Paris’teki sosyal hayata da bu şekilde katkımız olduğunu düşünüyorum. Türkiye’den gelen popüler işler dışında buradaki sosyal yaşantıya dair de bir takım şeyler istedik. Bunun için ‘Türkçe tiyatro’ atölyeleri kurduk. 10’dan fazla da ‘Türkçe tiyatro’ atölyesi organize ettik. Kiminde oyuncu olarak bulundum kimini yönetmeye çalıştım. Uzun süre Şükrü Munoğlu hocamızla beraber bu atölyelerin birçoğunu gerçekleştirdik. En son yaptığımız atölyede kız kardeşim Özgür İnan oyunun mizanseni yaptı, yönetti. Dolayısıyla Paris’te sosyal ve kültürel dünyaya bir katkımız var. Buradaki her yaş grubundan insanı bu sosyal hayata çektik, hayatında hiç tiyatroya gitmemiş insanları da bu işlerin içine katmak gibi bir eğilim oldu bunların çoğunda başarıya ulaştık.
Bütün yaptığımız atölyelerin hepsine üst yazı Fransızca yazdırdık. Bu yaptığımız atölyeleri şöyle bir özelliği var, oyunların tamamı Türk yazarlarının eseri. Yani herhangi bir Fransız yahut da İngiliz yazarının oyununu adapte etmedik. Kendi yazarlarımızın oyunlarını alıp sahnelemeye çalıştık. Yani bir kültür hatırlatması gibi durum söz konusu. Bunun yanı sıra Paris’e ilk kez bir çocuk oyunu getirdik. Fransızların ünlü romanından uyarlanan Küçük Prens diye bir çocuk oyunu. Dolayısıyla bu çocuk oyunlarını daha da arttırmak gibi eğilimim var. Fakat fırsat buldukça yapmaya çalışıyoruz. Sanatçılar da çok önemli. ‘Paris Kültür Sanat’ adlı bir lokalimiz vardı, orada da birçok yazarımızı ağırladık. Bunun gibi yeni etkinlikler yapmaya niyetimiz her zaman oldu. Şu anda da bir takım projeler var, çalışmalarımız devam ediyor.
Tansu SARITAYLI- Türkiye’den gelen sanatçılarla çalışıyorsunuz. Buradan kimse var mı? Tiyatro, sinema veya müzik alanında yetenekli Türk sanatçıları var mı?
Ali İNAN- Bizim yaptığımız kendi atölye çalışmalarımızda çok ciddi ama yetenekli arkadaşlar gördük. Fakat çoğu bu sanat işini amatör olarak yapıyor. Oyunculuk yapmak istediğini söyleyen, yahut çok yetenekli olup hani “Ben tiyatro yapmak istedim ama böyle bir eğilimim yok” diyen arkadaşlarımız da var. Biz bu kişilere elimizden geldiği kadar destek olmaya çalışıyoruz. Eğilimi olan arkadaşlara farklı atölyeler açarak veya profesyonel bir alana yönlendirerek katkımız olabiliyor.
Yani oyunculukta, müzikte değerli arkadaşlarımız var. Emre Kaptan diye bir arkadaşımız var, onun yanı sıra sinema alanında mesela Onur Yağız var Hüseyin Aydın Gürsoy var. Ayrıca Melahat Gökkuş var. Bu örneklerde olduğu gibi Paris’te hayatlarını idame ettiren sanata, sinemaya katkısı olan arkadaşlarımız var.
Tansu SARITAYLI- Türkiye’den gelen sanatçıların çoğunun ‘kaprisli’ olduğu söylenir. Çalıştığınız sanatçılarda kapris yapanlarla karşılaştınız mı?
Ali İNAN- Yok. Bir sanatçıyı ağırladığımız zaman tamamen kendi misafirimiz gibi oluyor. Onunla beraber kim bulunuyorsa onları misafir edasıyla karşılıyoruz. Organizasyonun başarılı geçmesi için de elimizden gereken imkanları sağlıyoruz. Böyle olunca da bugüne kadar öyle bir şeyle karşılaşmadık. Aksine daha sempatik, birebir sohbet geliştirebildiğiniz, arkadaş kalabildiğiniz birçok sanatçı var. Hani “Şunun böyle bir kaprisine denk geldim” desem doğru olmaz. Bununla birlikte, hani sanatçının şöyle bir havalara girmediği olmuyor değil. Ama bizim açımızdan hiçbir sıkıntılı durum yaşanmadı. Bilakis, ağırladığımız arkadaşların hepsi gelip işlerini yapan sanatlarını icra eden insanlardı.
Tansu SARITAYLI- Siz yıllardır Fransa’da yaşayan biri olarak ve bu işlerin içinde bulunan birisi olarak, Fransızların bizim sanat dünyamıza bakışını nasıl yorumlarsınız?
Ali İNAN- Ülke olarak çok zengin bir kültürümüzün olduğunu düşünüyorum. Zaten buna da Fransalı entelektüeller bizden daha hakimler. Bu durum özel sohbetlerimizde de ortaya çıkıyor. Bizim kendi sanatımızı, kültürümüzü burada duyuramadığımız düşünüyorum. Bizim burada yaptığımız kültür sanat etkinlikleri daha çok daha çok ‘komüniter’ yani bizim Türk toplumuna yaptığımız etkinlikler. Covid-19 pandemisinden hemen önce ‘Anadolu Ateşi’ gösterisini düzenledim. Salonun üçte birinde Fransız katılımcılar vardı. Çıkarken de çok olumlu görüşler beyan ettiler. Yani Anadolu Ateşi dans gösterisi aslında bir kültürü de beraberinde tanıtıyor. O gösteriler, Anadolu’nun kültürünü Anadolu coğrafyasının her yöresinden bir mozaik sergiliyor. İzleyenler için de Karadenizi, Güneyi, Doğsu Batısı için bir keşif oluyor.
Fakat Türkiye’nin kültürel zenginliğini belki bir ‘vakıf’ aracılığıyla olur tanıtmamız gerekir. Bu ilişkiler açısından, bu köprüyü daha sağlam kurabilmemiz için. Türkiye’nin kültürünü, yapısını hatta yemeklerini, bu kültür sanat faaliyetleri üzerinden anlatmak gibi derdimiz, çabamız olması gerekir diye düşünüyorum. Türkiye sezonunda İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden ‘Güldestan’ oyununu getirdim. Opera olduğu için Fransızlardan inanılmaz ilgi oldu. Palas tiyatrosunda yaptığımız bir işti. 932 yerin neredeyse 900’ü Fransızdı. Müthiş bir bale gösterisi izlediler. Çıkarken de hepsi binlerce defa teşekkür ederek çıktılar. Dolayısıyla buradaki Fransızların, yabancı toplulukların Türkiye hakkında bildikleri en iyi şey turistik yerler, Antalya falan diyorlar. Ama kültürümüzü de bu şekilde meşhur etmek mümkün, yeter ki tanıtıma ağırlık verelim bu konuda çalışalım.
Tansu SARITAYLI- Daha iyi tanıtım nasıl olabilir? Türkiye, devlet olarak size imkan tanısa, tanıtımı siz nasıl yapabilirsiniz?
Ali İNAN- Paris Türk Kültür ve Turizm Ofisi üzerinden birtakım şeyler yapıyoruz. Sağ olsunlar oradaki arkadaşlarımızla iyi iletişim içindeyiz. Fakat şu ana kadar çok destek aldığımız söylenemez. Hani belki bir dernek olarak gidip başvurulabilir. Ben bugüne kadar böyle bir şey yapmadım. Dolayısıyla yaptığımız bütün işleri kendim üstlendim, bütün prodüksiyonu kendim yürütür vaziyetteyim. Bize en büyük katkıyı sponsorlarımız sunuyor. Mesela buradaki işverenlere gidip görüşüyoruz. Çoğu zaman onlardan bazı destekler alıyoruz. Bu arada bugünlerde bir sinema festivali konuşuluyor. Arkasından bir tiyatro festivali yapacağım. Onunla ilgili bir takım çalışmalarım var.
Böyle olursa belki o zaman kendi devletime “İşte durum böyle, buna siz de destek verin” diyeceğim. Şimdiye kadar bir talepte bulunup da ‘yok, olmaz’ diye bir şeyle karşılaşmadım. Çünkü öyle bir talebim olmadı. İşin açıkçası Kültür ve Turizm Ofisi’ndeki arkadaşlarımız çok ılımlılar. Bu tür faaliyetleri en azından hani sözlü olarak desteklediklerini biliyorum. Belki ileride iyi bir projede devletimizin de desteğini alıp yapabiliriz diye düşünüyorum. Bunu da bütün Fransa’ya yaymak istiyorum. Fransa genelinde Türkçe tiyatro atölyeleri yapmak istiyorum. Bunu tek başına yapmak pek mümkün değil. Bunlar kolay işler değiller, çok ciddi anlamda mesai harcamak gerekiyor, maddi olarak da güçlü olmalısınız.
Herhangi bir tiyatro atölyesini veya oyunu Fransa’nın farklı şehirlerine götürme düşüncemiz var. Filmlerde bunu yaptık. Bugüne kadar 100’e yakın sinema filmini Fransa’da dağıtma, farklı şehirlerde gösterme imkanımız oldu. Türk toplumunun bulunduğu hemen her yerde bunu yapabildik. Çoğu zaman dernekler geldiler biz de istiyoruz dediler. Belki bununla ilgili bir çalışma yapmak gerekir. Belki devletten bununla ilgili bir destek istenebilir.
Tansu SARITAYLI- Tabii kültür vasıtasıyla Fransa ekonomisine de katkınız oluyor. Fransa Kültür Bakanlığı’ndan herhangi bir destek görüyor musunuz?
Ali İNAN- Türkiye sezonunda, Eyfel kulesinin karşısındaki açılış gösterisinde, Anadolu Ateşi ve Mercan Dede gösterisini orada yaptım. Paris Belediyesi’nin önemli bir katkısı oldu. En azından yeri tahsis ettiler, lojistik olarak destek verdiler. Fakat bu anlamda çok fazla bir alışverişim olmadı. Ben Kültür Bakanlığı lisanslı bir firmayım. Aynı zamanda kendimin de Kültür Bakanlığı’na bağlı lisanslarım var. Bu konular biraz da arz talep meselesi. Biz bugüne kadar şunu istiyoruz diye bir talebimiz olmadı. Her şeyi kendi başımıza yapmak gibi bir eğilim içinde olduk. Belki bizden kaynaklanan bir eksiklik olabilir. Şimdiye kadar kendi imkanlarımızı kullanarak yaptık.
Gerçekleştiremediğimiz bir proje oldu. Paris Belediyesi’ne Türkiye sezonunda farklı proje sundum. Yer tahsis ettiler fakat proje çok büyüktü, bütçesi de karşılanabilecek seviyede değildi. Az bir zaman kaldığı için de projeyi gerçekleştiremedik. Hani bugün bununla ilgili olarak Fransa Kültür Bakanlığı’na başvuruda bulunsam olabilir mi diye düşünüyorum. Mesela bizim sinema filmi projelerimiz var. Onunla ilgili olarak Sinema Genel Müdürlüğü (SNS) var ona başvuruyoruz. Orada projeniz değer görürse size katkı veriyorlar. Benim bahsettiğim bu sinemacı kardeşlerim Onur Yağız olsun Hüseyin Aydın olsun… Bu anlamda filmlerine katkı alabilirler. Dolayısıyla iyi bir projeyle gittiğiniz takdirde Kültür Bakanlığı ve Sinema Genel Müdürlüğü muhtemelen destekler diye düşünüyorum.
Tansu SARITAYLI- Ali Bey siz yıllardır Paris’te Fransa’da yaşayan biri olarak Türk toplumunun Fransa’daki durumu hakkında yorumunuz ne olur?
Ali İNAN- Üzücü bir tarafı var, çok ciddi anlamda siyasi bir konu. Şunu fark ediyorum, insanlar, ciddi anlamda siyasetten başka bir şey konuşmuyorlar. Bu tatsız bir durum. Elbette hayatımızda siyaset olacak, herkesin kendine göre görüşü var. Fakat hep siyaset konuşuluyor. Toplum olarak vaktimiz buna gidiyor. Kültür ve sanata yönelik olarak 23 yıldır bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Fakat bizim toplum açısından kültür ve sanatın karşılığı çok zayıf.
Mesela bugün Zerrin Tekindor’un ‘Toz’ adlı çok iyi bir oyunu var. Her tarafta kapalı gişe oynayan bir oyun getiriyoruz. Hollanda’da oyun 600 kişilik salon için 24 saatte 1200 bilet sattı. Salon iki defa doldu. Biz burada salonu ancak doldurduk, 300 kişilik salon. Dolayısıyla burada bir problem var. Yeni bir jenerasyon var, onları düşünerek geçen yıl Mabel Matis konseri yaptık. Şimdi bir daha yapıyoruz. Yani yeni jenerasyonu da dikkate almak zorundayız. Gözlemime göre genç jenerasyon akın akın gidiyor. Dolayısıyla kültür sanat olarak tiyatro açısından çok zorlandığımız farkındayım. Bunları neye bağlıyorum derseniz birçok sebebi var. Mesela tiyatronun bizim toplumun kültüründe belki de Paris’te bulunan toplum açısından çok karşılığı yok görünüyor. Hollanda niye öyle burası niye böyle? Bunu düşünmüyor değilim. Fakat bizler bu işlere ağırlık verdikçe insanlar geliyor, keşfediyorlar. Bizim ilk oyunumuza gelen birisi daha sonra yaptığımız organizasyonlara da geliyor.
Ama buradaki toplumun biraz daha popüler işlere ilgi gösterdiğini, fakat ‘sanatsal’ dediğimiz işlere ilgisinin zayıf olduğunu görüyoruz. Bunun sebebine ilişkin yorumum da, ülkenin neredeyse hiçbir yerinde tiyatro salonu olmaması. İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in dışında böyle bir kültürümüz, alışkanlığımız, merakımız yok. Onun etkisi. O kültürü vereceksin ki alışsınlar, talep etsinler. Geçenlerde bir kıraathanenin önünden geçerken içeri baktım, oradan bir arkadaş selam verdi, girdim. Kendi aralarında kağıt oynuyorlardı. “Arkadaşlar sizin bir araya gelip bir felsefe kulübü kurmanız lazım” dedim. Çünkü hepsi entelektüel hepsi donanımlı adamlar. Onlara öyle bir imkan oluşturmak lazım ki bir felsefe kulübü falan kurmak gibi mesela… İşte, üzüldüğüm nokta Paris’te bu tür adamların çokluğu. Yani hem geçmişi hem donanımı kıymetli, ancak böyle şeylere, kültür ve sanata ilgileri yok gibi.
Paris toplumunun geneli için bir şikayet anlamına gelmesin tabii ki ilgili olan bir çok insan var. Öyle olmasa bugün Zerin Tekindor’un Toz oyunu belki de komple olmazdı. Biz biraz da zorlaya zorlaya bunları yapıyoruz, insanların ilgisini çekmeye uğraşıyoruz ve bu alışkanlıkların edinilmesini sağlıyoruz.
Tansu SARITAYLI- Ali Bey bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Bu arada benim sormayı unuttuğum veya sizin söylemek istediğiniz şeyler varsa söz sizde.
Ali İNAN- Başta söylemem gerekeni şimdi söyleyeyim. İslam aleminin, tüm Müslümanların Ramazan ayı hayırlı bereketli olsun. Bu konuşma için de bunları ifade etme imkanı verdiğiniz için de size teşekkür ederim. Çünkü kültüre, sanata dair bir şey söylemek önemli. Paris’teki Türk toplumunu kültüre, sanata nasıl yakınlaştırırız, insanların sanata eğilimlerini nasıl geliştiririz, bu şekilde insanlara nasıl katkımız olabilir diye düşünüyoruz, gayret ediyoruz. Bunun için yeni atölyeler yapıyoruz, sosyal hayata katkı olsun diye uğraşıyoruz. Dolayısıyla umarım daha fazla insan tiyatro, sinema, kültür ve sanata ilgi duyar, daha fazla kültür ve sanat olur. Teşekkür ederim.