FRANSA’DA YARIM ASIRDIR YAŞAYAN TÜRKLERDEN / ÖMER KILINÇ

Screenshot

Yarım asırdır Fransa’da yaşayan Türklerle ilgili röportajımızı sürdürüyoruz. Ömer Kılınç, Fransa’da yarım asırdır aralıksız duyduğu grev kelimesinin nelere sebep olduğunu İtalya’dan Fransa’ya girişinde bizzat tecrübe etmiş. Fransa’daki devlet demiryolları grevi nedeniyle, bulunduğu trendeki yolcuları İtalya’da trenden indirmişler. Demiryolu şirketinin kiraladığı otobüslerle Paris’e ulaşan Ömer Kılınç, Fransa’daki yaşamıyla ilgili sorularımız cevaplıyor.

Bugünkü röportaj konuğumuz Ömer Kılınç, Kayseri-İstanbul-Paris hattında geçen 50 yıla ilişkin sorularımızı cevapladı ve anılarını paylaştı. Adapte oldu zorluk çekmedi

Tansu Sarıtaylı- Ömer bey, Fransa’ya ne zaman ve hangi yoldan geldiniz?

Ömer Kılınç- 1968 yılının altıncı ayında İstanbul Sirkeci’den trene bindim. Fakat İtalya’ya gelince bizi trenden indirdiler. Fransa’da 1968 olayları sebebiyle grevler olduğu için tren İtalya’dan Fransa’ya devam edemedi. Devlet demir yolları, özel otobüsler kiraladı ve bizi o şekilde Fransa’ya gönderdi. Fransa’nın bitmez tükenmez grevleriyle daha Fransa’ya girmeden tanışmış oldum.

Tansu Sarıtaylı- Peki Fransa’ya gelmenizin sebebi neydi?

Ömer Kılınç- Türkiye’de mesleğim terzilikti. Gençken Paris’e gelmeyi kafama koymuştum. Paris’e gelip, mesleğin en güzelini öğrenmek istiyordum. O maksatla geldim ama burada kaldım.

Tansu Sarıtaylı- Burada iş bulmak kolay oldu mu?

Ömer Kılınç- Burada iş bulmakta sıkıntı çekmedim, çünkü o zamanlar çok daha fazla iş imkanı vardı. Paris şehri de daha güzeldi. O zamanlar istediğimiz yerde çalışabiliyorduk. Hiçbir zorluk çekmedim.

Tansu Sarıtaylı- Peki Fransızların tavrı nasıl oldu?

Ömer Kılınç- Kimse bana kötü söz söylemedi. Hiçbir Fransız’dan olumsuz bir tavır görmedim. Kimse “Niye geldin” diye de konuşmadı. 55-56 senedir buradayım, hayatım boyunca böyle bir şeyle karşılaşmadım.

Tansu Sarıtaylı- Siz ünlü modaevlerinde çalıştınız değil mi?

Ömer Kılınç- Evet, Pierre Cardin’de 15 sene, Givenchy’de çalıştım, 15 sene de Yves Sanit Laurent de çalıştım. Yalnız Yves Saint Laurent’in Haut Couture kısmı kapanınca ben oradan Chanel modaevine geçtim, orda da 12 sene çalıştım.

Tansu Sarıtaylı- Ömer bey tabii Fransa’ya geldiğiniz zaman sizin zamanınızda fazla Türk yoktu burada görüştüğünüz Türkler var mıydı?

Ömer Kılınç- Ben de o zamanlar fazla Türk olduğunu sanmıyorum. Bildiğim bir Türk, beni buraya getiren ustam vardı o kadar. 1969-70 arasında falan ben çevredeki Türkleri tanımaya başladım. O şekilde birkaç tane arkadaşım oldu. Fakat beni getiren ustam burada olduğu için, diğerleri kadar sıkıntı çekmedim.

Tansu Sarıtaylı- Geldiğiniz zaman diğer Türklerle fazla bir görüşmüşlüğünüz olmamış anlaşılan öyle mi?

Ömer Kılınç- Bizim döneminizde gelenlerin çoğu Cadet dediğimiz semtteydi. Orada Türklerin uğrak yeri olan bir kahve vardı. Genel de o kahvede buluşuyorduk.

Tansu Sarıtaylı- Peki geldiğinizde dil biliyor muydunuz? İletişim kurmakta sıkıntı çektiniz mi?

Ömer Kılınç- Benim geldiğim dönemde yabancılar çok az olduğu için Fransızlar gayet iyi davranıyorlardı. Ben dil bilmediğim için ilk zamanlarda ihtiyacım olan bir şeyi parmağımla gösteriyordum. Sonra yavaş yavaş dil öğrenmeye başladım. Öğreneceğim diye kafama koydum. Bir sözlük aldım ve Fransızlarla birlikte çalıştım. Onlar bana çok iyi davrandılar haklarını yiyemem, onların sayesinde Fransızcamı ilerlettim.

Tansu Sarıtaylı- İlk geldiğiniz yıllarda Türkiye’den bir şey aradınız mı? Burada bulamadığınız nelerin özlemini duydunuz?

Ömer Kılınç- Tabii ki en büyük sorun ilk yıllarda gıda oldu. O konuda zorlandım diyebilirim. Burada Türk gıdası yoktu, Ermeni bakkaldan alış veriş yapardık. Orada bulamadıklarımı da Fransız marketinden alıyordum. Bulamadığım çok yiyeceğin özlemini çektim. Fakat Fransa’daki hayata alıştığımda buraya biraz uyum sağlamaya başladığımda normal gelmeye başladı.

Tansu Sarıtaylı- Ömer bey, haliyle Türkiye’ye gidip geliyorsunuz. Türkiye’de yurt dışından gelenlerin hepsini ‘Almancı’ diye nitelendiriyorlar. Ayrıca ‘Almancılara’ fahiş fiyat uyguladıklarını duyuyoruz. Siz böle bir durumla karşılaşıyor musunuz?

Ömer Kılınç- Bir iki sefer karşılaştım. Bir defasında arkadaşıma gidiyordum, elim boş gitmeyeyim diye kavun alayım dedim. O ara İstanbul plakalı bir araba geldi, ona kavunu 70 lira dedi, bana sıra gelince benzer bir kavun için iki katı fiyat söyledi. İstediği parayı verdim. Sonra sordum “Neden ona söylediğin fiyatın iki katını bize söylüyorsun? Biz yabancı plaka parası mı ödüyoruz?”. “Yok abim öyle olmaz” falan dedi. Hatta “Bir tane de hediye vereyim” dedi. Ben de “Bak istediğin parayı verdim. Ama senin bu yaptığın normal değil. İyi bir şey de değil. Biraz dikkatli olun” deyip uzaklaştım oradan.

Tansu Sarıtaylı- Peki Türkiye’ye tatile gittiğinizde bir aylık bir tatil mi oluyor yoksa daha uzun süre mi kalıyorsunuz?

Ömer Kılınç- Çalışırken en fazla 5 hafta kalıyordum. Şimdi emekli olduğum için istediğim kadar kalabiliyorum.

Tansu Sarıtaylı- Ömer bey, çocukların kültürünü soracaktım.

Ömer Kılınç- Bizim çocuğumuz olmadı. Tabi çocukları çok severim. Irkına, milliyetine bakmam. Bütün çocukları Allah’ın yarattığı güzel varlıklar olarak severim.

Tansu Sarıtaylı- Ömer bey, siz yıllardır burada yaşıyorsunuz, kültür olarak da Fransa’ya uyum sağlamışsınız. Ünlü modaevlerinde çalışmışsınız. Size kimse kötü bir tavır da takınmamış. Peki geldiğiniz zamanla şimdiki zamanı karşılaştırdığınızda Fransızların Türklere bakışında nasıl bir fark görüyorsunuz?

Ömer Kılınç- Ben kendi etrafımı konuşayım. Benim etrafımdaki arkadaşlarım hiçbir zaman olumsuz bir tavırla bakmadılar. Hala da aynıdır. Hatta “Biz seni Fransız gibi kabul ettik” diyorlar. Fransızca konuşurken, benimle işaretlerle değil normal Fransızca konuşurlar. Anlamadığım şeyleri de anlatmaya çalışırlardı. Ama yıllar geçti, yabancıların sayısı arttı. Yabancı kökenliler çoğalınca, benim için değil ama genel olarak söylüyorum, uzaklaşmaya başladılar. Tabi bu benim görüşüm.

Tansu Sarıtaylı- Ben de bunun farkındayım. Röportajlar için görüştüğüm 30’u aşkın kişinin birçoğu benzeri gözlemlerini dile getirdi. Fransızların ilk yıllara tavrının değiştiğini ifade ediyorlar. Tabi çoğu, ilk geldikleri yıllarda Fransızlardan çok büyük iyilik gördüklerini gururla anlatıyorlar.

Ömer Kılınç- Aynı sözleri ben de çevremde çok duydum hala duyuyorum. Bir ata sözümüz var “Mızrak çuvala sığmaz” diye. Gerçek neyse onu söylememiz gerek, iyilik gördüm, iyilik görenler çoğunlukta. Haliyle zaman değişiyor, insanlar değişiyor, ama bende fazla değişen durum yok.

Tansu Sarıtaylı- Ömer bey biraz evvel de aynı konuya temas ettik. Sizin geldiğiniz zaman pek Türk yoktu. Şimdi Fransa genelinde 800 bin Türk var. 250-300 bini Paris ve çevresinde yaşıyor. Yeni şartlarda Fransa’daki Türk toplumunun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Ömer Kılınç- Şurası var, eğer kendimizi buraya adapte etmeye çalışırsak hiçbir sorun yok. Eğer kafamıza “Ben illa Türkiye’ye döneceğim, orada yaşamak istiyorum” diye taktıysak, o zaman soruyorlar “Madem dönecektin niye şikayetçisiniz? Neden geldiniz?”
Bu noktada bir anımı anlatayım. Biz atölyede 5-6 Türk çalışırken Türkçe konuşuyorduk. Bir Fransız, kibarca “Fransızca konuşsanız daha iyi olur” dedi. O da ne konuşulduğunu anlamak istiyor tabi.

Herkes kendi lisanını konuşsa, burası anlaşılması zor olan bir ülke olur. Öyle olursa da buna ülke denilir mi bilemiyorum. Dolayısıyla buraya adapte olabilen kişi için sorun yok. Birçok arkadaşım “Ben emekli olunca hemen memlekete gideceğim” dedi. Fakat hepsi kaldı. Doğru söylüyorlar. Gideceklerdi niye gidemediler? Demek ki kendimizi adapte etmeliyiz. Fransızlara “Sen Türkçe öğren” demek ne kadar abes olur değil mi? O halde biz buraya uyacağız.

Tansu Sarıtaylı- Bunu hepimiz yaşadık, ben de 40 küsur yıldır buradayım, çocuklarım da burada doğdu. Fransız okullarında okudular. Birisi doktor, diğeri Dışişleri Bakanlığı’nda görevli, öbürü de Amerikan şirketinde çalışıyor. Onlar normal okulda okudular, çocuklarımıza ve bize ırkçılık yapıldığına denk gelmedik. Benim bütün komşularım Fransız, ama yabancı muamelesi yapmadılar. Tabi onların yaşantısına saygı duyduk, onların güvenini kıracak, onlara zarar verecek bir şey yapmadık. Onun için de onlar bize medeni davranıyorlar. Bunlar karşılıklı şeyler. Sen karşındakini insan yerine koyarsan ben de seni insan yerine koyarım.

Ömer Kılınç- Evet. Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi sen de başkasına yapma diye güzel bir atasözümüz var. Yani onun hoşlanmadığı şeyden zaten söz etmem. Terbiyem de buna müsaade etmez. Vicdani olarak da benim yapım buna müsait değil.

Tansu Sarıtaylı- Pek tabi Ömer bey. Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?

Ömer Kılınç- Memnunum. Şimdi doğrusunu söylemek lazım. Çok memnunum. Türkiye’ye gittiğimde burayı özlüyorum. Hanım beni zorlar gitmemiz için. Alıştım buraya.

Tansu Sarıtaylı- Türkiye’de daha çok nereye gidiyorsunuz Ömer bey?

Ömer Kılınç- Türkiye’de İzmir’e gidiyoruz. Daha evvel Bursa Gemlik’te oturuyorduk. Önce Gemlik’te 10-15 gün kalıp sonra Akdeniz sahillerinde 15 gün tatil yapıyorduk. Sonra tekrar dönüyorduk. Zaten çalışırken 4-5 hafta iznimiz olurdu. Son iki gün kala yola çıkardım. Hep arabayla giderdim.

Tansu Sarıtaylı- Ömer bey bana ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederim. Ben gerekeni dilim döndüğünce sordum. Eksik olmayın cevap verdiniz. Benim sormayı unuttuğum veya sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ömer Kılınç- Şunu söyleyeyim: Beni en çok üzen şey burada yaşadığımız halde buraya adapte olamıyoruz. Türk toplumu olarak böyle bir problemimiz var. Ben bunu başardım ama birçok arkadaşımda görüyorum üzülüyorum. Başka söyleyecek sözüm yok.

Tansu Sarıtaylı- Teşekkür ederim Ömer bey.

Ömer Kılınç- Bu fırsatı tanıdığınız için ben teşekkür ederim.